Pierce Brown’un Demir Altın’ı Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey

Demir Altın; bu yılın başında, 16 Ocak 2018’de Kızıl Yükseliş serisinin dördüncü kitabı olarak yurt dışında çıkmıştı. Ülkemizde ise Pegasus Yayınları tarafından hevesle çevrilmesi beklenen kitap 37. Uluslararası İstanbul Tüyap Kitap Fuarı’nda okuyucusu ile buluştu. Kitap henüz ön siparişe girmedi ama tahminlerime göre yakın zamanda girer fakat ben fark ettim ki çoğu kişi seriyi okumuş olmasına rağmen Demir Altın hakkında pek bilgi sahibi değil. İşte bu yazı o kesim için. Çok şanslısınız çünkü şu dünyada bu seriden daha çok konuşmayı sevdiğim bir şey daha yok. Tabii GRRM beyefendilerin kitap yazmaması hakkında şikayet etmek hariç. Geçen demeç vermiş birine “Kitabı yazmakta zorlanıyorum.” diye. Sen o kadar yazma yazma, bütün seriyi unut sonra gel zorlanıyorum de. Neyse neyse keyfimiz kaçmasın. Çok güzel bir yazı sizi bekliyor efendim, iyi okumalar.

(Bu notu yazmam ne kadar gerekli bilmiyorum ama eğer Kızıl Yükseliş serisini –Kızıl Yükseliş, Altın Oğul, Sabah Yıldızı- okumadıysanız bu yazıyı, o seriyi okumak zorunda olduğunuzun bilinciyle lütfen burada bırakın. Eda abla sözüm özellikle sana.)

Orijinalinde bu kitap 2017’de çıkacaktı ama canımız ciğerimiz Pierce Brown kitabı “Bu daha geniş bir hikaye, odaklanılması gereken daha çok karakter var.” diyerek ertelemişti. O zaman kendisine ve sunduğu sebebe bir anlam verememiştim ta ki kitap yayımlanana ve kitap hakkındaki en önemli bilgilerden birini öğrenene kadar. Demir Altın, serinin ilk üç kitabı gibi sadece Darrow’a değil, Darrow ile birlikte üç karaktere daha odaklanıyor ve hikaye bu dört karakterin anlatımları üzerinden şekilleniyor. Bu karakterlerimiz resimdeki sırasıyla; Lyria, Lysander, Ephraim ve Darrow.

Lyria bir Kızıl. Kendisi İsyan’ın sonuna, Toplum tarafından özgürleşene kadar Mars’ın madenlerinde yaşadı. Ben kitabın çevrilmesini bekleyemeyip bir gazla kitabı azıcık okudum fakat daha Darrow’dan başka karakterin anlatımına geçmeden heyecanı kaçmasın diye kitabı bıraktım. O yüzden kendisi hakkında pek bir şey diyemeyeceğim ama karakterin, Kızılların özgürleşmesinden 10 yıl geçmesine rağmen Hükümdar’ın –Kııısraaaak be heheyt- verdiği sözlerdense madenlerin daha iyi olduğunu düşündüğünü biliyorum. Ee ne yapacaksın Darrow, herkes bir Eo değil sonuçta… Şahsen kitabın çıkacağı duyulduğundan beri böyle bir karakteri bekliyordum ÇÜNKÜ ŞU SERİDE NE ZAMAN BİR ŞEY YOLUNDA GİTTİ Kİ YANİ????????????

Lysander’ı hepimiz tanıyoruz zaten. Şahsen ben kendisini Sabah Yıldızı’nda hem çok tebrik etmiş hem de kendisine çok üzülmüştüm. Küçücük çocuk yani. Benim büyük annem –anneannesi oluyordu galiba- gözümün önünde öldürülecek ben Küller Lord’una diyeceğim ki İsyan’a teslim olun… Hiç öyle bir şey yapmazdım herkesi de öldürtürdüm ama Lysander yenilgiyi kabullendi ve kenara çekildi. Bu olaylardan 10 yıl sonra ise kendisini “sürgünde” Cass amcasıyla birlikte Astreoit Kuşağı’nın orada tehlikeye düşen gemileri kurtarırken görüyoruz. Bu Cass de hep bir kahramanlık peşinde ya neyse…

Bir gün eski Sabah Şövalyesi amcası ile yine bir gemiyi kurtardıktan sonra “gizemli” bir Altın hanımefendi ile karşılaşıyor ve birden kendisini bir seçim yapmak zorunda hissediyor. Cassius ile birlikte kısmen huzurlu bir yaşamı mı seçecek yoksa Altın ırkını mı… Hayır yani çok bir sevgili Lysander, seni köle mi yaptılar, sana işkence mi yapıyorlar, aç mı bırakıyorlar kuzum seni? Sen niye böyle gereksiz işlere bulaşıyorsun ya? Bırak herkes özgürce yaşasın. Ne bu egemen olma isteği. Aja’dan enfeksiyon mu kaptın annem sen? Bir salın şu Kızılları ya. Ben sevdiğim her karakterin savaşta ölmesinden bıktım siz savaşmaktan bıkmadınız. Sevdiğim kim varsa öldü, rica ediyorum Kısrakcığım ve Sevrocuğum da ölmesin valla o yazarı parçalarım, kimse de elimden alamaz. Aa sinirlendim.

(Edit: Demir Altın’da tabii ki biri ölüyormuş ve tabii ki de sevdiğim karakterlerden biriymiş. Bu yazıyı o karaktere adıyorum. Kendisi seri boyunca kalbimi çok kırdı ama hep geri kazanmayı da bildi. RIP)

Neyse Lysander’ın ya da ana kadrodan birinin böyle bir işe bulaşacağı belliydi zaten çünkü tekrardan bu seride işler ne zaman yolunda gitti ki?..

Şimdi aslında Ephraim’i de hepimiz tanıyoruz. Hatırlar mısınız bilmem ama Sabah Yıldızı’nın başında Darrow’u kurtarmaya gelen iki lejyoner vardı: Holiday ve Trigg. Şahsen ikisi de anında sevdiğim karakterler oldu. Trigg öldükten –rip- sonra Holiday Darrow’a nişanlısından bahsetmişti. İşte o Ephraim.

Ephraim, İsyan’ın önemli üyelerinden birisiydi. Eğer yanlış hatırlamıyorsam –şu an tamamıyla uyduruyor da olabilirim- Sabah Yıldızı’nda Holiday ve Darrow’un konuşmaları arasında da bahsedilmişti. Yine bir gün Oğullar için çalışırken o ve adamları yakalanıyor –aslında Ephraim yakanmıyor da olabilir pek emin olamadım- ve adamlarının derisinin yüzüldüğüne şahit oluyor. Virginia’nın bu olayı bağışlaması da adamı Toplum’dan nefret etmeye itiyor ve kaçakçı olarak çalışmaya başlıyor.

Yani anlayacağınız yine bir ‘bütün Toplum bizimkilere karşı’ kitabı olacak.

Daha önce de bahsettiğim gibi kitap Sabah Yıldızı’nın sonundan, Darrow’un Pax’ı kucağına alışından tam on yıl sonra geçiyor. Peki ne mi anlatıyor?

ONUR VE İHANET,

ENGEL TANIMAYAN BİR DEVRİM

On yıl önce Darrow, Toplum’un zincirlerini kırabileceğine inandığı devrimin kahramanı olmuştur fakat İsyan her şeyi parçalamış, barış ve özgürlük yerine bitmek bilmeyen bir savaş getirmiştir. Şimdi Darrow, uğruna savaştığı her şeyi riske atarak son bir umutsuz göreve çıkmalıdır. Herkesi kurtarabileceğine hala inansa da kendini kurtarması mümkün müdür? Kaderi başka gezegenlerdeki insanların kaderiyle kesişen Darrow ve etrafındakilerin hayatı geri dönülmez bir şekilde değişecektir.

Küçük bir Kızıl kız, mülteci kampında yaşanan trajediden kaçarak hayalini dahi kuramayacağı bir hayata atılır.

Kederden mahvolmuş eski bir asker, hayatı pahasına, galaksideki en değerli şeyi çalmaya zorlanacaktır.

Darrow’un değiştirdiği dünyanın kaybını sindiremeyen ve küllerinden doğmaya dair hayaller kuran sürgündeki varis Lysander au Lune, akıl hocası Cassius’la yıldızların arasında hayalleri için doğru zamanı beklemektedir.

Bir evrenin sona erişinin öyküsü Kızıl İsyan’dan sonra Demir Altın’la yeni bir evrenin trajedi ve zaferle dolu destanı başlıyor.

Demir Altın, hem serinin dördüncü kitabı hem de yan serinin ilk kitabı. Demir Altın’dan sonra bizi iki kitap daha bekliyor. Bir 12 Şubat 2019’da yayımlanması bekliyordu ama Pierce yine tarihi erteledi. Serinin beşinci kitabı Dark Age (Karanlık Çağ) 9 Haziran 2019’da ‘Iron Gold #2’ adı altında çıkacak. Benim aldığım bazı duyumlara göre azıcık Kısrak ağırlıklı bir kitapmış. Umarım öyle olur çünkü ben Kısrak’ın –aka favori karakterim- daha aktif rol aldığı bir kitabı okumayı çok çok çok isterim.

Bunların dışında bir sürü yeni karakterle Kızıl İsyan’dan beri severek okuduğumuz ve her kitapta ölmesin diye dua ettiğimiz karakterlerde var kitapta. Sevro –ki kendisi yine Uluyanları ile meşgul- ve biricik eşi Victra, Cass, Kavax, Daxo, Dansçı, Romulus, Holiday, Sessiz Sefi, –gerçi kendisi artık pek de sessiz değil de, neyse- Regulus, Mickey ve tabii ki biriciğim, toplumun Hükümdar’ı Kısrak.

Benim kitap hakkında diyeceklerim bu kadar. Siz bu yazıyı okurken ben kitabımı yeni almış olacağım. Kitabı bitirene dek olabildiğince mutlu mesut yaşamayı planlıyorum çünkü Demir Altıncığım bittikten sonra yine ağlama krizleriyle dolu uzun bir bekleyiş var önümde.

Bu yazı benim gibi bu seri için ciğerini çürüten bütün Uluyanlara ithafen yazılmıştır. Omnis Vir Lupus.