Onu daha çok 2000’li yılların başında, İthaki Yayınları’ndan çıkan Amber Yıllıkları serisi ile tanıyoruz. Eserleri ile George R.R Martin gibi ustalara dahi ilham kaynağı olmuş, fantastik kurgu, bilimkurgu ve birçok türde eserler vermiş, HUGO-NEBULA vb… büyük edebiyat ödüllerini defalarca kucaklamış, büyük usta Roger Zelazny‘den bahsediyoruz.

İthaki Yayınları, Bilimkurgu Klasikleri dizisini ilk duyurduğunda, uzun süredir baskısı bulunmayan Işık Tanrısı’nı diziye dahil ederler mi acaba? diye merak ediyorduk. Çünkü, bilimkurgu ile yatıp kalkan okuyucular için bile okuması çok zor bir kitap olmasıyla tanınıyor. Pür dikkat okunması gerekiyor. Bilimkurgu okumayı seven sıradan okuyucuların çok kolay sıkılıp yarım bırakacağı bir kitap, bu muhakkak satışlarını da olumsuz yönde etkileyeceğinden endişe edip basmayabilirlerdi. Neyse ki İthaki, satış korkusunu ikinci plana atıp, bilimkurgu edebiyatı için böylesine muhteşem bir kitabı basma cesaretini gösterdi.
Işık Tanrısı… Hint Mitolojisinden Bilimkurguya Öyküler
Işık Tanrısı, Roger Zelazny’nin 1967 tarihinde kaleme aldığı, 1968 yılında HUGO ve NEBULA ödüllerini kazanan romanıdır. Zelazny, mitoloji ve kurguyu bir araya getirmekle, o zamana kadar bilimkurgu ve fantastik kurgu yazarlarınca pek denenmemiş, mükemmel bir fikir bulmuştur. Sonra pek çok yazar aynı fikirden ilham alarak pek çok mükemmel eser ortaya çıkarmıştır. Neil Gaiman’ın en iyi romanı olarak kabul edilen Amerikan Tanrıları açıkça bu kitaptan ilham almıştır. Hatta G.R.R Martin’in fantastik serisi Buz ve Ateşin Şarkısı’nda sık sık ismini duyduğumuz Işık Tanrısı da ismini bu romandan alır, tıpkı Sam Tarly’nin ismini bu romanın başkahramanı Sam’den aldığı gibi.
Hindu mitolojisinden bolca faydalandığını görüyoruz. Tanrıların isimlerinin tamamı Hindu mitolojisinden alıntı.
Kitaba başlamadan önce sessiz, sakin bir ortama geçmenizi tavsiye ediyoruz…Çünkü tüm beyin kıvrımlarınıza ve konsantrenize ihtiyaç duyacaksınız.
Çok çok uzak bir gelecekte, Dünya savaşlar yüzünden çoktan yok olmuştur. Hayatta kalan son insanlar da Hint Yıldızı adındaki uzay gemisiyle uzaya açılarak kendilerine yeni bir gezegen bulmuş ve oraya yerleşmiştir. Teknolojileri bu gezegenin yerli halkı için o kadar ileri bir düzeydedir ki, gökten gelmiş bu insanları birer Tanrı, teknolojiyi ise büyü sanmaktadırlar. İnsanlar da onlara gerçeği söylememiş ve bu tapınma halini egemenlikleri için kullanmışlardır. Bedenleri yaşlandıkça, makineleri sayesinde bu tapınmanın yarattığı enerjiyi kullanarak kendilerini daha genç bedenlere aktarmanın yolunu bulmuşlardır ve bir nevi ölümsüz olarak Hindu tanrılarının isimleriyle binlerce yıldır gezegeni yönetmektedirler.

Bu tanrıların yanında bir de İvmeciler denilen yarı-tanrılar vardır. Tanrıların ölümsüzlüklerini devamı için halkın korkmaya ve tapmaya devam etmesinden sorumlu kişiler. İvmeciler, uzak geçmişte tanrıların bu zayıflıklarının farkında olarak halkı bilinçlendirmiş ve tanrılara karşı ayaklanmış, tanrılar bu ayaklanmayı İvmeciler’in bir çoğunu öldürerek bastırmış, öldürülmeyecek kadar değerli olduğu düşündüklerini ise ceza olarak uzun uykulara yatırmıştır. İşte kitabımızın baş kahramanı Sam bir İvmeci’dir.

Kitap, Sam’in yani nam-ı diyar Işık Tanrısı‘nın bu uykudan uyanmasıyla başlıyor. Uyandıktan sonra, hayal kırıklığı ile eski düzenin daha da ağır şekilde devam ettiğini gören Sam, buna bir son vermek için kaldığı yerden isyana ve savaşa devam ediyor.
Geçmişe mitolojik bir bakış
Kitap boyunca şu anda yaşadığımız dünyanın geçmişini okuyor gibi hissedeceğiniz yerler olacak. Sanki Sam ve diğer tanrıların Hint Yıldızı’na binerek geldikleri yeni gezegen Dünya ve köleleştirdikleri insanlar da bizleriz. Hindu mitolojisindeki tanrılar da aynı şekilde Hintlileri köleleştiren zalim tanrılardı. Işık Tanrısı, Sam’i ise burada Buddha rolünde görüyoruz. Onun gibi insanlığın kurutuluşu için çalışıyor. İkisi de tam birer tanrı değil, insan ve tanrı arasında bir aracı rolünde, insanların tanrı katına ulaşması için çalışan birer rehber. Bu benzerlikleri görmeye başlayınca kitabı başka gözle okumaya başlayacaksınız ve Zelazny’nin kurgusal dehasını daha iyi anlayacaksınız.
Kitabın çevirisi ve baskısından söz etmek gerekirse; Bu minimalist kapakların seriye çok yakıştığından bahsetmiştik, tek bir karede kitabın tamamının anlatılması şahane bir fikir. Çeviri Sönmez Güven’e ait. Kendisi Robert Silverberg’in Cam Küre’sini, William Hope Hodgson’ın Sınırdaki Ev’i gibi zor kitapları duru ve akıcı bir Türkçeye çeviren başarılı bir çevirmen. Böylesine zor bir kitabın da altından başarı ile kalkmasını bilmiş. Biz çeviride herhangi bir sorun göremedik. Kitabın redaksiyonu da gayet başarılı olmuş.
[wp-review id=”9595″]![]() Yazar : Roger Zelazny |
Yorum Yaz