China Mieville, kitaplarını okuduktan sonra hangi kategoriye sokacağını bilemediğiniz yazarlardan. Kendisi eserlerini “weird fiction” (garip kurgu) olarak nitelendiriyor. Bu akım Lovecraft ile başlamış, günümüze kadar Kafka, Poe, Bradbury gibi çeşitli yazarların eserleri bu kategoriye girmiş… Karanlık Fantastik, Gotik Edebiyat, Şehir Fantastiği, Doğaüstü – Okült Edebiyat vb. ile göbek bağı bulunan ve aslında bu türleri kısmen kucaklayan genel bir çatı olarak tanımlayabiliriz “weird fiction”ı. Elbette China Mieville bu klasman içinde bile farklılaşıyor ve tanımların ötesine geçiyor. Bu husus kendine sorulduğunda ise o zaman benimki “New Wierd” (Yeni Garip) olsun diyor. Bizim garip akımıyla karıştırmayalım, burada ciddi bir tuhaflık söz konusu.
Her ne kadar Şehir ve Şehir kitabından hareketle bu yazıyı kurgulamış olsam da aslında bu yazı bir China Mieville incelemesi olacak gibi.
Yazarımız 1972 yılında İngiltere’de dünyaya gelmiş. Aktif bir solcu olmasının yanı sıra sosyalist parti ve bu tarz pek çok grup üyesi olarak da biliniyor. Marksizm ve uluslararası hukuk üzerine tez yazmış, bir yıl İngilizce öğretmek için Mısır’da yaşayıp Ortadoğu ve Arap kültürünü araştırmış.
Tüm bunların eserlerine yansıdığını görüyoruz. Önceden söyleyeyim, şu ana kadar okuduğum kitaplarda radikal bir sosyalizm söz konusu değil. Kendini tarafsız bir yazar gibi konumlandırsa da fikirlerinin ve hayata baktığı pencerenin eserlerine sızıyor olması elbette çok doğal.
Mieville literatürüne kronolojik olarak bakacak olursak (sadece kurgu eserleri üzerinden);
1998 yılında yayınladığı Kral Fare, çok ses getiren bir ilk roman gibi kabul görüyor. Arka planda Londra’nın karanlık sokakları, atıkları, tozu ve toprağı var. (ki daha sonra Un Lun Dun’da çok da farklı olmayan buna benzer bir dünyayı yeniden ziyaret ediyoruz.)
Perdido Sokağı İstasyonu 2000’de yayınlanıyor. Perdido Sokağı İstasyonu’nda ise tamamen fantastik bir dünya ile karşı karşıyayız. Bize pek çok ırkın, büyülerin, mekaniğin bir arada olduğu, biraz steampunk havası hissettiren bir fantastik dünya… Yeni Crobuzon adı verilen, pek çok ırkın bir arada yaşadığı, fabrikaların gölgesindeki karanlık sokaklar bize yine Londra’yı çağrıştırır. Pek çok komplo, toplumsal ayrışma hatta savaşın gölgesinin düştüğü Yeni Crobuzon değişimin ve yeniliğin de baş şehridir. Klasik fantastik romanlardan farklı olarak toplumsal ve sosyolojik öğelerle bezenmiş bir “urban fantasy” içinde olduğumuzu anlamamız uzun sürmez. Dünya fantastiktir ancak şehir hayatı sembolik bir gerçekliğin yansımasıdır.
China Mieville’in bir diğer fantastik kitabı olan Yara 2002’de yayınlanıyor, Yeni Crobuzon’un merkezliğini yaptığı fantastik dünyayı bir kez daha ziyaret ediyoruz.
2004’te okuyucuyla buluşan Demir Konsey ile de Perdido Sokağı İstasyonu ile başlayan fantastik üçleme nihayete kavuşuyor. Bu kitapların devam kitabı olmadığının, aynı atmosferde birbirinden farklı öyküleri anlattığının altını çizmek gerek.
Un Lun Dun, 2007’de yayınlanıyor. Un Lun Dun (aslında UnLondon) Londra’nın çarpık ikizi. Şehir ve Şehir ruhunun prototipi gibi dursa da aslında Alice Harikalar Diyarı’nda ya da Neil Gaiman’ın Yokyer (Neverwhere) havasını taşıyor.
Neil Gaiman’ın adı geçince aslında China Mieville ile arasında pek çok paralellik söz konusu. Mieville de aslında bir kuşak geriden Gaiman’ın ayak izlerini takip ediyor gibi görünüyor. Her ne kadar Mieville çok daha sorgulamacı, çok daha karanlık ve çok daha felsefi karşımıza çıksa da izinden gittiği yazarın şehir, paralel dünyalar ve aynanın ardındaki yansımalar kalıplarını yeri gelince birebir kullanmaktan çekinmiyor.
Şehir ve Şehir ise 2009’da raflarda arz-ı endam ediyor. Yazımızın mevzubahis eseri olduğu için burada biraz soluklanıp kitaba ucundan değineceğiz.
Şehir ve Şehir tam anlamıyla yazarın olgunluk kitabı. Diğer kitaplarındaki gizem ve sürükleyiciliğe bir felsefi katman ve bakış açısı daha ekliyor Mieville; varoluşçuluk… Yine bir “urban fantasy” ile karşı karşıyayız ancak bu sefer bir değil iki şehir söz konusu. Aynı anda bir arada varolabilen iki şehir… Nasıl mı? İşte bu, okurken keşfetmeniz gereken bir süreç.
Britanya fantastik edebiyatının parlak isimlerinden China Miéville, fantastik edebiyatalanının “Nobel”i olarak nitelendirilen Arthur C. Clarke ödülünü üç kez kazanan tek yazardır.
Yazarına Hugo, Dünya Fantezi, Nebula ve Arthur C. Clarke ödüllerini kazandıran Şehir ve Şehir; gerçek ya da hayal ürünü, hiçbir şehre benzemeyen bir şehirde geçen varoluşsal bir polisiyedir.
Avrupa’nın kıyıda köşede kalmış bir şehri olan Beszel’de bir kadın cesedi bulunur. Bu olay, başta, Ağır Suçlar Birimi müfettişi Tyador Borlú’ya sıradan bir cinayet gibi gelir. Ama soruşturma ilerledikçe, kanıtlar onu hayal bile edemeyeceği kadar ölümcül planlara götürür.
Borlú, Beszel’den, dünya yüzünde onun kadar tuhaf olan tek metropole gitmek zorundadır. Bu sıradan bir sınır geçişi değil, fiziksel olduğu kadar, ruhsal da bir geçiştir. Bir algı değişimi, görülmeyenin görülmeye başlanmasıdır. Gideceği yer Beszel’in aynısı, rakibi, yakın komşusu zengin ve hareketli Ul Qoma şehridir. Ul Qomalı dedektif Quissim Dhatt’la beraber ve bu geçişle mücadele ederek, komşu şehri yok etmeye ant içmiş aşırı milliyetçilerin ve iki şehri birleştirme hayalleri kuran birleşmecilerin çıkarcı yeraltı dünyasında bulur kendini. Dedektifler ölen kadının sırrını çözerken, bunun hayatlarına mal olabileceği gerçeğinin farkına varırlar. Karşılarına çıkan şey, Beszel ve Ul Qoma’daki tehlikeli güçlerdir: Ve iki şehir arasında gizlenen şey, bu güçlerin en korkuncudur.
Kafka, Philip K. Dick, Raymond Chandler gibi yazarların, 1984 romanının izlerini taşıyan Şehir ve Şehir, insanı metafiziksel ve sanatsal doruklara çıkaran bir gerilim romanıdır.
Şehir ve Şehir aslında birden çok okuma gerektiren bir kitap.
Kitabın uzun bir kısmı boyunca aslında ikiz şehirler olan Beszel ile Ul Qoma’nın aynı gerçeklikte nasıl var olduklarını düşündürüyor size? Onları girift birlikteliklerinin gerçekten bir algı şartlanması ile mi ayrıldığını yoksa tüm anlatının varoluşsal bir paradoks mu olduğunu düşünüp duruyorsunuz. Kitabın bir yerlerinde yazar uzanıyor ve her taşı yerli yerine oturtmaya başlayarak kafanızdaki soru işaretlerini yenilerini yaratarak çözmeye başlıyor. Sonuçta yanı başınızdaki bir şehre gitmek için dünyanın yarısını aşmanız gerekir değil mi?
Hem fantastik okurların, hem felsefi kitapları sevenlerin, hem de polisiye-gizem romanlarından hoşlananların ilgisini çekebilecek şekilde kurgulanmış bir kitap Şehir ve Şehir. Gelenekselle moderni, sağ ile solu karşı karşıya getiren iki şehrin hikayesi aslında anlatılan. Bir cinayet öyküsü üzerinden bir o kadar yakın, bir o kadar da uzak iki şehrin coğrafyasında dolaştırıyor yazar bizi… Okumaya niyetlenenler için bir uyarı gerekiyor; Şehir ve Şehir daha evvel karşılaştığınız tarz bir kitap değil. Beklentilerinizi bir kenara koyup kendinizi her şeye hazırlamanız ve görülmeyeni görmeye başlamanız gerekiyor…
Yazarın 2010 yılında Kraken, 2011 yılında Embassytown ve 2012 yılında da Railsea isimli kitapları yayınlanmış. Bu kitapları henüz okuma fırsatı bulamadım ancak okuma listemde bekliyorlar.
Ayrıca 2002 yılında yayınlanan The Tain isimli bir novella, Looking for Jake (2005), The Apology Chapbook (2013), Three Moments of Explosion: Stories (2015) isimli hikaye kitapları bulunuyor.
Mieville okuduktan sonra Yüksek Şatodaki Tuhaf Adam bile normal hissediyor.
Şato ve Şato ve Şato…
[wp-review id=”1421″] Türü : Polisiye – Bilimkurgu Orijinal Adı : The City & the City Yayınevi : Yordam Kitap Çıkış Tarihi : Mayıs 2015 Sayfa Sayısı : 336 Fiyatı : 20 TL SATIN AL |
Yorum Yaz